Thursday, July 4, 2013

Being Apart is Part of Love - Ayrılık Sevdaya Dahil (Translation)

rambling roses, blossomed
languid with their smell
at the most splendid hour of the starry twilight
coiled like a hidden serpent
crying on a distant phone
the rainy young woman

the wind
has exiled stars to distant darknesses
purple sparks are passing
by my scattered solitude
i long for her so much, i long for her so much
at every part of my body
is her pain, heavily burnt
i strike lightning at some places
the moment i feel our being apart
irons melt out of my rage"

sunk in moonlight
black pepper trees
silver dust
lilies are swimming on night's river
jasmines, forgotten,
smile uneasily
because breaking up too has a wild taste
because being apart too is part of love
because those apart are still beloved
can't live any moment alone
together with the other at each moment
everything is about the other

soft bats in flurried darkness
and gradually widening
smell of burnt grass
stars are unbelievably large
reflections holding all the coastline
because breaking up too has a wild taste
so wild a taste, unbearable
because being apart too is part of love
because those apart are still beloved

solitude
fast descending clouds
a dark weight
the air is heavy, the earth is heavy, the leaf is heavy
water dust is raining on us
wonder if our freedom is our solitude
hazy dark blue, almost lilac
a fog has surrounded the forest
darkness has fallen upon the sea
solitude
as hard as a flintstone
as sharp as diamonds
whichever side you roll over to you get cut
you lose much blood
especially if there is noone who knocks at your door
noone who holds your hand
wrists like the pure white neck of a swan
fingers long and thin
warm glances like an accomplice
fleeting smiles, hidden
the biggest problem of the lonely ones
what's the use of freedom by oneself
that's what they can't ever solve
so that it doesn't look like
the cold desertedness
of a dead planet
freedom shall surely be shared
with a beloved accomplice

we had thought
we were here on the world
only for each other
we both had thought
we would fit easily in
even a one-person solitude 
we weren't wrong the slightest bit
even if we fall and break
and scatter saltlike, like a crystal glass
each moment, again and again
still inside us, that volcano vent
still smiling red hot
-like a fiery smile-
our love, poisonous and serpentine

(original poem: Attila İlhan, translation: Köksal Karakuş)

*****************

Here is the original poem in Turkish:

açılmış sarmaşık gülleri
kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış
içimde keder
uzak bir telefonda ağlayan
yağmurlu genç kadın
rüzgâr
uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
mor kıvılcımlar geçiyor
dağınık yalnızlığımdan
onu çok arıyorum onu çok arıyorum
heryerinde vücudumun
ağır yanık sızıları
bir yerlere yıldırım düşüyorum
ayrılığımızı hissettiğim an
demirler eriyor hırsımdan
ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
herşey onunla ilgili
telâşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe genişleyen
yakılmış ot kokusu
yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
yansımalar tutmuş bütün sâhili
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü ayrılık da sevdâya dahil
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
yalnızlık
hızla alçalan bulutlar
karanlık bir ağırlık
hava ağır toprak ağır yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
eflatuna çalar puslu lacivert
bir sis kuşattı ormanı
karanlık çöktü denize
yalnızlık
çakmak taşı gibi sert
elmas gibi keskin
ne yanına dönsen bir yerin kesilir
fenâ kan kaybedersin
kapını bir çalan olmadı mı hele
elini bir tutan
bilekleri bembeyaz kuğu boynu
parmakları uzun ve ince
sımsıcak bakışları suç ortağı
kaçamak gülüşleri gizlice
yalnızların en büyük sorunu
tek başına özgürlük ne işe yarayacak
bir türlü çözemedikleri bu
ölü bir gezegenin
soğuk tenhalığına
benzemesin diye
özgürlük mutlaka paylaşılacak
suç ortağı bir sevgiliyle
sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız

No comments: